5 Ekim 2007 Cuma

Akarsuya Bırakılan Mektup

Gitme , sonbahar oluyorum, sonrası hiç
Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
Neden akşam oluyorum tren kalkınca
Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
Öyle çok acımasız ki, öyle birdenbire ki
Az önceki çiçekler nasıl da diken diken
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.


O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı
Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
Nerde şimdi, nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.

Hasan Hüseyin Korkmazgil

4 Ekim 2007 Perşembe

Osmanlıca bilgisayar terimleri

Görev çubuğu: Değnek-ül vazife ... Çift tıklama: Tıkırtı-ül tekerrür......... Administrator: Sahip-ül edevat....... Software: Edevat-ül yumuşak...... Hardware: Edevat-ül civanmert ......... Anti spyware: Müdafaa-ül hafiye ... My documents: Şahsi evrak.... Internet: Allâme-i ulûl arz .... Google: Kaşif-ül âli..... Google earth: seyr-ül arz, kaşif-ül arz...... Denetim masası: Sehba-i saltanat...... Cd rom: Pervane-ül hâfiza.. Ekran: Perde-ül temaşa... Kasa: Kaide ..... Enter: duhûl.... Virüs: Deyyus.... Msn: Elçi .... Hacker: Deyyus-ül-ekber.... Hata raporu: Malumat-ül kabahat ..... Mail server: divan-ül mektubat... Messenger: Havadisat motoru .... Chat: Muhabbet-ül zabi .... Ctrl-alt-del: Has timar zeamet ...
ANNEM
Rastlarsan gözleri yaşlı yavruna
Suçuna bağışla sarıl boynuna
Biz bize yaşarken geldik oyuna
Eller kadir kıymet bilmiyor Annem
Senin kadar kimse sevmiyor Annem
Bir yar için seni terkedip gittim
Vicdanıma bir sor ne acı çektim
Kendimi ben sana emanet ettim
Eller kadir kıymet bilmiyor Annem
Senin kadar kimse sevmiyor Annem
Ne sevgiler geldi geçti kalbimden
Kimse anlamadı garip halimden
Senin hasretini duydum derinden
Eller kadir kıymet bilmiyor Annem
Senin kadar kimse sevmiyor Annem
ANNEM
Herkes beni güçlü sanıyor anne. Oysa ne kadar güçsüz olduğumu bir tek sen bilirsin. Senin gözünde halâ küçük bir erkek çocuğuyum hiç büyümüyorum, büyümek de istemiyorum. Sanki yirmiüç değil yedi yaşındayım. Sana o kadar ihtiyacım var ki anne. Sakın beni sensiz bırakma. Ellerimi bırakma sakın anne... Sakın bir yıldız gibi kayıp gitme mavi gökyüzümden anne... Sen varsan her şey güzel anne. Daha bir emin basıyorum yere... Adımlarım daha hızlı, yüreğimde daha çok umut var anne... Her şeyi daha çok seviyorum seninle. Seninle daha çok gülüyorum daha az üzülüyorum. Küçük şeylerden mutlu oluyorum, çocuklar gibi oyun oynuyorum sokaklarda... Utanmıyorum yaşımdan, yada biri görürse ne der korkusu yok içimde... Çantamı atıp bir yere top oynuyorum sokak çocuklarıyla yine cam kırıyorum cama çıkınca komşular yine kaçıyorum anne... Kalp kırmıyorum anne hiç beceremedim bunu...Cam kırıyorum o yüzden kimse beni sana şikayete gelmiyor... Kimseyi sırtından vurmadım anne... Kalleşliği öğrenemedim... Çekip gitmeyi de... Zoru seçtim hep, kolayı hiç sevmedim, sevemedim... Birini sevmedimse hiç sevemedim.... Sevdiğimi ölümüne sevdim anne... Beni bırakıp hayatımdan gidene kadar, gittiğinde bir daha sevmedim anne... Aşık oldum; korkmadım aşktan nede acı çekmekten... Aldım sevdiğimi karşıma sevdiğimi söyledim. Bana deli dediler bu yüzden anne... Sevmek delilikse ben zırdeliyim... Ben senden öğrendim anne ölümüne sevmeyi... Babamdan öğrendim sevdiğini sahiplenmeyi... İster sevsinler, ister sevmesinler... İster söylesinler, ister söylemesinler... Ben yine de severim... ben yine söylerim sevdiğimi anne... Minik bir yüreğe; koca bir aşkı, yüzlerce dostu sığdırdım anne... Hepsi senin kadar sevdiler beni... Kimi ablam, kimi abim, kimi kardeşim, kimi dostum oldular... Hepsine bir lakap taktım anne. Galiba ben halâ büyümedim anne.. Onların da yüreğinde benim yerim ayrı anne... Onlar da benim gibi anne.. Ben onlar için deliyürek oldum, cankız oldum, karakız oldum, asikız oldum... Görüyorsun ki anne insanları sevmekle başladı her şey... Cana can katmakla başladı her şey... Senin kınalı kuzun, ilk göz ağrın, karakızın aslında çoktan büyüdü anne... Hayatı tanıdı.. Düştü kalktı... Yine yoluna devam etti dostlarla... Bazen ben bile şaşıyorum kendime... Güçlü olan ben miyim? Yoksa içimdeki küçük kız mı? Karıştırıyorum bazen bu iki kimliğimi anne... Üzüldüğümde sen yoksan yanımda içimdeki küçük kıza sarılıp ağlıyorum ona dert yanıyorum... Bazen düşünüyorum o küçük kızı benimle beraber mi doğurdun? Ben büyüdükçe o hep küçülüyor, küçük kalıyor anne... Belki de bu yüzdendir sen beni görünce onunla karıştırıyorsun... Çünki ben yirmiüç, o yedi yaşında anne... Bunu kimseye söyleme anne... Onlar yine beni olgun sansınlar anne... Büyümek ne zor be anne. Sokağın en yaramaz kızı iken şimdi bir şirkette '.... Hanım' diye çağrılmak zoruma gidiyor. Hanım'lık bize mi kaldı anne.. Ne güzel kardeşim, dostum, ablacığım, abiciğim demek... Bu Bey ve Hanım da nereden çıktı anne... Senelerdir hiç alışmadım, alışmak da istemedim... Bizde bir kadın eşine Bey der... Bir erkek kadınına Hanım der... Resmiyetlik bize göre değil anne... Bir insan ne ise o olmalı her yerde... Babam yaşında ki adamlar, senin yaşındaki kadınlar 'buyrun efendim' diyor... Sinirlerim tepeme çıkıyor anne... Ben sıkıldım böyle kalıplaşmış sözlerden... İltifat edeceğim, kibar olacağım diye şekilden şekile giriyorlar anne... Nede komik oluyorlar anne... Bize bunlar tuhaf geliyor annne... Meselâ 'seni seviyorum' demekten korkuyorlar anne... Sizleri diyorlar ne anlamı kalıyor o sevginin anne... Sanki söyleyince bir şey kaybediyorlar... Onlar bir insanı sevmenin korkusunu yaşıyorlar... Bense bir çok insanı sevmenin mutluluğunu yaşıyorum, birini kaybetmekten korkuyorum sadece... Bunları içimden geldiği için sana yazıyorum anne... Çünki yarın sabah seni bir hasteneye bırakıp yine işime döneceğim... Bunu nasıl yapacağım bilmiyorum ama sen istediğin için yapmaya çalışacağım anne... Sabahtan beri ağlıyorum anne.... Ya bir daha gelmezsen eve diye... Ya bir daha kınalı kuzum demezsen... İşten çıkıp yanına geldiğimde gözlerini açmazsan ben nasıl olurum anne... O an senin gibi bende gözlerimi kapatırım anne... Ve bir daha açmam anne... Sana söz veriyorum anne güçlü bir kız olacağım... Dimdik ayakta duracağım anne... Kardeşlerime, kendime, babama yokluğunu aratmayacağım anne... Sende bana söz ver, sende bize söz ver anne... Beyaz önlüklü amcalar seni bilmediğim hastanenin koridorlarında benden alıp, bizden alıp götürünce tekrar geleceğine ve gözlerini açacağına söz ver anne... Söz mü anne? ... Anne soğuk odada üşümeyecek, koridorlar da kaybolmayacaksın değil mi? Yüreğimin koridorlarında olduğunu hatırla anne beni bul... bizi bul anne sakın kaybetme.... Sensiz yaşayamayacağımızı sakın unutma anne.... Seninle hep gurur duydum, senin benimle gurur duyduğun gibi. Menekşe'm Seni Çok Seviyorum. Senin için ölürüm anne... Ne olur papatyanı üzme ben seni hiç üzmedim... İyi ki senin çoçugunum, iyi ki her şeyimle sana benziyorum anne... Allah'a emanet ol canım anneciğim... Ellerinden öpüyorum...

ANNEME MEKTUP

Anneciğim, hep sana seni ne kadar sevdiğimi, küçücük yüreğimdeki kocaman yerini anlatmak isterdim. Ama başaramadım. Çünkü hiç anlamaya çalışmadın. Bir gün sana bahçeden çiçek topladım. Bardağa koydum, sana getiriyordum ki, bardak birden bire elimden düştü, kırıldı. Çiçekle sana sevgimi anlatacaktım. Kırılan bardak için o kadar çok bağırdın ki, bir daha kimseye çiçek vermemeye yemin ettim.
Anne, benim küçük yüreğimde herkesi sevecek kadar yer vardı. Ben herkesi çok seviyordum. Ama sen insanların hep kötü olduklarını, onlara güvenilmemesi gerektiğini söyledin. Ben de artık insanları sevmiyorum.
Anneciğim, bir türlü küçük kafam almıyor, bana başkalarına vurmayı sen öğrettin. Ben doğduğumda vurmayı bilmiyordum ki, neden şimdi kardeşime vurmama kızıyorsun. Ben ona vurunca elime vuruyorsun.
Anne, babamı hiç sevmiyor musun? Hep beni onunla korkutuyorsun, onu sevmemi istemiyor musun?
Ben bir şeyi bağırmadan istersem vermiyorsun. Bağırarak istersem veriyorsun, o yüzden ben de hep bağırarak, ağlayarak istiyorum. Hem de dediğini yapmak için bağırmanı bekliyorum. Biliyor musun seni bağırtmak hoşuma gidiyor. O zaman benimle ilgilendiğini düşünüyorum.
Anne sana güzel bir haberim var: Artık yemeklerimi yiyeceğim. Bir an önce büyümek istiyorum. Neden mi? Seninle konuşurken yukarılara bakmaktan bıktım. Artık boynum ağrıyor. Eğer büyümem daha çok sürecekse, neden sen çömelerek benimle konuşmuyorsun? O zaman kendimi daha iyi hissedeceğim. Konuşurken gözlerini görmek istiyorum. Gözlerinin derinliğinde sevildiğimi anlamak istiyorum.
............
Anne beni neden dinlemiyorsun? Benim çizgi film kahramanlarım, kırılan oyuncağım, kaybolan kalemim neden seni ilgilendirmiyor? Beni de senin şefin, arkadaşının yeni aldığı çanta ilgilendirmiyor... Onları dinlemek istemiyorum. Senin beni dinlemeni, onların benim için ne kadar önemli olduğunu anlamanı istiyorum. Sadece büyüklere ait şeyler mi önemlidir?
Anne, yeni bakıcımı hiç sevmedim. Saçlarımı senin taradığın gibi taramıyor, bana eski bakıcımın baktığı gibi şefkatle bakmıyor. Anne sen bana neden şefkatle bakmıyorsun?
Anne, evdeki eşyaları, sehpayı, kül tablasını, televizyonu kıskanıyorum, onları kırmak, yok etmek istiyorum. Onlar olmazsa, beni daha çok seveceğini düşünüyorum. Hem de rahatça, onları kırma korkusu olmadan evin içinde koşup oynayabileceğim. Onları temizlemek için ayırdığın vakti bana ayırmıyorsun. Demek ki onları benden daha çok seviyorsun.
Anneciğim, evde oynamaktan bıktım. Dışarılarda koşup oynamak, minik su birikintilerine ayaklarımı sokmak, dökerek pasta yemek, elimle makarna yemek, ayranı üstüme dökmek istiyorum.
Anne ben yaşamak istiyorum. 'Yapma'ların, 'etme'lerin olmadığı, sevginin çok olduğu, annelerin çocuklarını anladığı bir yer istiyorum. O yeri bulmak için buradan gitmek istiyorum. Belki bir kuşun kanadında, belki bir çiçeğin yaprağında belki de bir balığın akvaryumunda...

3 Ekim 2007 Çarşamba

2 Ekim 2007 Salı



12 EYLÜL'E SİTEM

Kolum, kanadım diyordum.
Sevdalanıp gidiyordum
Yurdum diye seviyordum
Yurdum, felaketim oldu.

Türküm! dedim, Türk'ü sevdim
Öğünen bir koca devdim
Volkandım, alev-alevdim
Kor'dum... felaketim oldu.

Kimisi Rus, kimisi Çin...
Uşağıydı; dedim niçin?
Bayrağıma selam için
Durdum... felaketim oldu.

Vatan millet idi tasam
Çiğnenmişti ana-yasam
Vuracaklardı vurmasam
Vurdum... felaketim oldu.

Neyim varsa birer birer
Tutup çarmıha gerdiler
Bozkurt'uma 'it' dediler
Kurdum... felaketim oldu.

Bu ahlaksız dubaraya,
Tarih 'mim' koysun buraya
Eylül darbesini hayra
Yordum... felaketim oldu.

Gönlümün yiğit beğiydi
Gözlerimin bebeğiydi...
Ona da mı nazar değdi
Merdim... felaketim oldu.

Tarafsızlık diye diye
Şu en soysuz haramiye
Başımızı vermek niye
Sordum... felaketim oldu.

Ben değildim esip-tozan
Kanlı kuyuları kazan
Bütün tuzakları bozan
Zordum... felaketim oldu.

Kolum, kanadım diyordum.
Sevdalanıp gidiyordum
Yurdum diye seviyordum
Yurdum, felaketim oldu.

ÖLÜM MANİFESTOSU

Ve dedi: "En kof ceviz bile kırılmak ister.
Olgun yemişler tutunamaz ağaca.
Öyleyse kabuğum kırılacak diye hayıflanmamalıdır insan.
Toprağa düşmemek için çırpınmamalıdır meyve.
Düşün! Bir şeyin geldiği yere dönmesi kadar sevindirici ne olabilir?
Tohumun ağaca, ağacın tohuma dönüşümünden başka birşey değildir hayat.
Yani ölüm...
Fakat insanlar ölüyü kefenledikleri gibi ölümü de kefelenmişlerdir.
Ve kefelenen her şey öldürücüdür.
İnsana düşen, tüm libaslarından soyup öylece seyretmektir ölümü.
Yani hayatı...
TOLSTOY

30 Eylül 2007 Pazar

BAYRAK

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü! Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver ! Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar. Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün. Kızıllığında ısındık, Dağlardan çöllere düşürdüğü gün. Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan; Barışın güvercini, savaşın kartalı... Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum,Senin dibinde öleceğim.
ARİF NİHAT ASYA