12 Ekim 2007 Cuma

TURAN DUASI

Seni, acundan yüce tek ''var'' saymışım Tanrı'm
Göğe değen başımı, yere eğmişim Tanrı'm
Ve gönlümde yanına çiçek koymuşum Tanrı'm
Bu sevgiyi sen verdin, bu da benim nazımdır.
Korkak kullarca değil, erkekçe niyazımdır.
Ey Tanrı'm, yüce Tanrı'm
Kat gücü güce Tanrı'm
Bölük bölük bölündük
Sonumuz nice Tanrı'm



Sensin derdi yaratan, derman olan yine
Sensin Türk'ü yaratan, ayrı kılan yine sen
Yüce dağlar birleşir eğer ki sen "ol" desen
Dilersen kes hakkımı ekmeğimden, suyumdan
Bu birlik varlık demek esirgeme soyumdan
Kapına durdum Tanrı'm
Yere diz vurdum Tanrı'm
Çek şu kızıl perdeyi
Bir olsun yurdum Tanrı'm


Tanrı'm, şerefim için, namusum, dinim için
Şerefsize bilenen şerefli kinim için
"Ben" dedim ya, and olsun, sanma ki benim için
Ahlaksız çarklar için, saklanmaz farklar için
Şu çakal insancıklar, şu bozkurt Türkler için
Açtım elimi Tanrı'm
Çözdüm dilimi Tanrı'm
Kabul et bu duamı
Arz-ı halimi Tanrı'm


Bu gece, ağlar gibi kurtlar uludu dağdan
Gözlerime kan değdi, dokuz yaralı tuğdan
Bir türkü, bir de ağıt kopardım eski çağdan
Türk'üm umudum olsun, ağıdım yaram olsun
Türksüz ve ağıtsız gün bana haram olsun
Bu acı beter Tanrı'm
Sanmam ki biter Tanrı'm
Belki benden artar da
Neslime yeter Tanrı'm


Bizi zulme bileyen bu kutlu güç senindir
Haklı ve yiğit kılan şerefli taç senindir
Türk olmaksa suçumuz, bu soylu suç senindir
Sanma ki bu sorgudur , sen Tanrı'sın, ben kulum
Sen sabırda zenginsin, bense işte yoksulum
Dört yanım soru Tanrı'm
Hepsi en zoru Tanrı'm
Soruların zorundan
Soyumu koru Tanrı'm


Sen Tanrı değil misin, adını yargılatma
Sana Tanrı deyince, dinimi sorgulatma
Ya adam et bunları, ya beraber yaşatma
Kanı bozuk olanlar "Türk'üm" diyemesinler
Ve Türk'ün dik başını yere eğemesinler
Gökçek Tanrı'm, Gök Tanrı'm
Sevgisi büyük Tanrı'm
İti kurda baş kılma
Bu ne ağır yük Tanrı'm


Şimdi beni ezenler, demek soyumu bilmez
Bozgunun ardındaki mutlak toyumu bilmez
Demek beni bilir de, deli huyumu bilmez
Çin'de kırk bir çeriyle ihtilal yapan kimdi?
Peki o uslanmaz kan hangi bedende şimdi?
Şükür ki bende, Tanrı'm
"Niçin"i, sende Tanrı'm
Bugünü de kutlu kıl
Gözlerim dünde Tanrı'm


Türkiye benim yurdum, canım kurban bu yurda
Fakat bir dağ az gelir mayası hür bozkurda
Kıralım şu zinciri artık ferman buyur da
Sınırları bozalım, yeni baştan çizelim
Kendi toprağımızda hesapsızca gezelim
Bir ferman buyur Tanrı'm
Dünyaya duyur Tanrı'm
Türk'ü Türk'e kavuştur
Var beni ayır Tanrı'm
Çünkü o gün her ölen
Sadece uyur Tanrı'm


ALİ KINIK

Cahit Sıtkı'dan^ölümsüz bir eser

ÖLÜMDEN SONRA
Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.

Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok

11 Ekim 2007 Perşembe

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

Hasan Hüseyin Korkmazgil

1927 - 1984

HAYATI
1927'de Gürün'de doğdu. Adana Erkek Lisesi (1948) , Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (1950) mezunu. Göksun'da (K.Maraş) başladığı öğretmenlikten siyasi eylemde bulunduğu gerekçesiyle atıldı, tutuklandı, hüküm giydi. Daha sonra Gürün'de ve Sivas'ta arzuhalcilik, tabela ve portre ressamlığı, inşaat işçiliği yaptı (1955-60) .1960'da İstanbul'a, sonra Ankara'ya yerleşti. Akis dergisinde çalıştı, bir süre de Forum dergisini yönetti (1968-70) . Kızılırmak kitabı nedeniyle hakkında 142. maddeden dava açıldı, yargılandı, aklandı. Lise yıllarında şiir yazmaya başlayan Hasan Hüseyin'in ilk şiiri 1959'da Dost dergisinde çıktı. Bu yıllarda mizahi hikayeleri de yayımlandı. Kavel (1963) adlı kitabı ile 1964 Yeditepe Şiir Armağanı'nı, Kızılkuğu (1971) ile TRT'nin 1970 Sanat Başarı Ödülü'nü, Filizkıran Fırtınası (1981) ile 1981 Toprak ve Nevzat Üstün şiir ödüllerini aldı.

ESERLERİ
Kavel (1963) , Temmuz Bildirisi (1965) , Kızılırmak (1966) , Kızılkuğu (1971) , Ağlasun Ayşafağı (1972) , Oğlak (1972) , Acıyı Bal Eyledik (1973) , Kelepçenin Karasında Bir Ak Güvercin (1974) , Koçero Vatan Şairi (1976) , Haziran'da Ölmek Zor (1977) , Filizkıran Fırtınası (1981) , Acılara Tutunmak (1981) , Işıklarla Oynamayın (1982) , Kandan Kına Yakılmaz (1989) . Öhhöö! (1964) , Made in Türkey (1970) , Bıyıklar Konuşuyor (1971) .

AMENNA
Yaşayanlar bir gün ölür elbette
Ağaçlarla, balıklarla
Kuşlarla ben amenna

Ağlayanlar bir gün güler elbette
Uyanmakla, anlamakla
Bilmekle ben amenna

Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette
Direnmekle, kurtulmakla
Barışla ben amenna

Öyle bir yerdeyim ki
Ne karanfil, ne kurbağa
Öyle bir yerdeyim ki
Bir yanım mavi yosun
Dalgalanır sularda
Bir yanım çocuk parkı çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki
Anam gider allah allah
Dölüm düşmüş sokağa


Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe...

10 Ekim 2007 Çarşamba

NİHAL ATSIZ'A ATILAN İFTİRAYA CEVAP

Türk soyunun sâfiyeti ile Türklük şuurunun korunması esasına dayanan; her zaman ve her yerde Türk'ün menfaatini savunarak Türk milletinin her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olmasını hedefleyen Türkçülük Ülküsü binlerce yıldır nesilden nesile aktarılan bir genetik mirastır; Türk'ün öz yaşam biçimi ile dileğidir.
Türk Milleti tarih sahnesine çıktığı günden beri az badire atlatmadı. Fakat tüm dünya devletlerinin farkında olduğu bir gerçek var ki; iç ve dış düşmanlarımızın "Türkler artık bitti, yok oldu" diye sevinç çığlıkları atmaya başladığı en zor çağlarımızda bile Türk evlatlarının yüreklerinde yanan Türkçülük ateşi sayesinde milletçe şahlanıp yedi düveli yenmeyi başardık, millî egemenliğimizi koruduk. Bunun son örneği Kurtuluş Savaşı'dır.
Büyük Türkçülük Ülküsü gönüllerde yaşatıldığı sürece Türk'ün asla yıkılmayacağını tüm dünya çok iyi bilir. Hülasa, Türk'ü etkisiz hâle getirmek için önce Türkçülük Ülküsü'nü yok etmek lâzımdır.
Bir ülküyü yok edebilmenin başlıca yolu onu aslından saptırıp sulandırmaktır, böylece zaman içerisinde gücü giderek azalır ve günün birinde tamamen pasifize olur. Türk-İslâm Sentezi bunun için icad edildi. Fakat, Türk Milliyetçiliği hareketini gayri Türklerin güdümüne sokarak hem kontrol altında tutabilmek, hem de içten içe yıpratabilmek amacıyla piyasaya sürülmüş olan bu sentezin ömrü fazla uzun olmadı, artık çöküş sürecine girmiş durumdadır.
Türkçülük Ülküsü ise son yıllarda hızla yükselişe geçti. Bilinçli Türkçülerin sayısı her geçen gün artıyor ve bunun yanısıra, bilgi noksanlığından ötürü fikirlerine ad koyamadığı için kendini Türkçü olarak tanımlamayan ama aslında Türkçü çizgide olan milyonlarca Türk evladı mevcuttur.
Türkiye üzerinde birtakım hesaplar yapılıyor. Bir yandan Amerika, diğer yandan Avrupa Birliği ülkemize göz dikmiş durumdadır; içeride ise giderek palazlanan ve Türk'ün varlığı için tehlike arz edecek hâle gelmesine ramak kalmış olan "kürt belası" var. Cumhuriyetimizin kurulduğu günden beri hiç eksik olmayan irticaî faaliyetleri de hesaba katarsak, ülkemizin şu anki durumu pek de iç açıcı değildir. Üzerimizde kara bulutlar dolaşıyor.
Ama Türkçülük Ülküsü yüreklerde yaşadığı sürece Türk'ün her zaman bir kurtuluş yolu vardır. En umutsuz durumda bile bir Türkçü önder çıkarak milleti şahlandırır ve düşmanın üzerine hep birlikte yürüyerek bir kaşık suda boğarız. Bu genetik özelliğimiz atalarımızdan miras kaldı; sadece 17 çerisiyle birlikte bozkurt başlı tuğu kaldırarak devlet kuran İlteriş Kutluk Kağan'ın torunlarıyız biz. Çağlar boyunca ateşten gömleği defalarca giymemize rağmen asla yanıp kül olmadık, her defasında gökte bir yıldız gibi tekrar parlamayı başardık. Bunu nesilden nesile aktarılan Büyük Türkçülük Ülküsü'nün verdiği güç ve azime borçluyuz.
İşte bu yüzden, varlığımıza göz diken düşmanlar Türk'ün güç kaynağı olan Türkçülük Ülküsü'nü hedef aldılar, toplumu Türkçülük'ten ve Türkçüler'den soğutmaya çalışıyorlar.
Dikkat ediniz; son birkaç aydır kürtçü, fethullahçı ve komünist döneği birtakım kişiler sanki ağız birliği etmişçesine televizyon ekranlarında ve gazete sütunlarında "Soyu Türk olan Türkçü yoktur" iddiasında bulunmaktadırlar. Bu olay gri propagandanın tipik bir örneğidir, bu tür söylemler sayesinde insanlarımızın beynine Türkçülüğün dış güdümlü -ve dolayısıyla sakıncalı- bir hareket olduğu fikri sokulmaya çalışılıyor.
Bu tür faaliyetlerin hız kazandığı bir dönemde Reha Oğuz Türkkan adlı şahısın tescilli Türk düşmanı Aydın Doğan'ın gazetesine ve kürtlere ait Flash TV başta olmak üzere bazı televizyon kanallarına röportaj vererek "Atsız'ın kafatasını ölçtüm, Türk olmadığı ortaya çıktı" diye zırvalaması bizi hiç şaşırtmadı. Türkçülüğün simgesi, Türkçüler'in ebedî yolbaşçısı Atsız Ata'ya "Türk değildir" iftirası atılacağını ve daha inandırıcı olması için bu işin kamuoyunda Türkçü diye bilinen bir kişiye yaptırılacağını zaten tahmin ediyorduk. 60 yıllık kiniyle Reha Oğuz bu iş için biçilmiş kaftandı ve Türk düşmanlarının maşası olmayı kolayca kabullendi.
Fakat Reha Oğuz'un farkında olmadığı durum şudur: Atsız bugün yoksa binlerce "İsimsiz Genç Atsız" var ve O'na yapılan her türlü saldırının karşısına dikilirler.
Şimdi Reha Oğuz'un Nihâl Atsız'a yönelik iddialarını Orkun Dergisi'nin 43. sayısında yayınlanan kendi makalesinden alıntı yaparak çürütelim. (Kaynak: http://www.orkun.com.tr/asp/yazi.asp?Makale_nu=LHBQGALVEEO*F-C/B,OQOKYSJAOYHGUH*/E/DR!P*R/YYLPYDIWDUHL)
"Kafatası şekli Türklüğü belli eder de etmez de.Biz Türkler, Kafkaslardaki ve Orta Asya'daki Türkler dahil- çok büyük bir çoğunlukla (% 80-90) yuvarlak başlıyız. Ama bu demek değildir ki brakisefallik sade bizim tekelimizdedir: İsviçrelilerin, Bavyeralı Almanların, Fransa'nın orta bölümündeki halkın, Boşnakların ve Gürcülerin de büyük bir kısmı brakisefaldirler. Sarışın, mavi gözlü, ak tenli İsveçliler ise dolikosefaldir; ama Afrika zencilerinin hemen hepsi de onlar gibi uzun kafataslıdırlar. Yani şimdi İsveçlileri zenci mi sayacağız?
İşte onun için tek başına kafatası şekli ve ölçümü, ırk ve milliyet tayini için yetmez. Ama kafaları sapık (o da bir kafa ölçüsü!) milliyetçi düşmanları bizim, kafatasına göre Türklük tesbiti yaptığımıza fetva verir ve saldırıya geçerler!"
Aynı makaleden bir başka alıntı ile devam edelim:"Fiziksel antropolojide kafatası şeklinin ölçümleri önemli bir yer tutar: 65-75 arası dolikosefal (uzun kafataslı) 75-80 arasındakiler mezosefal (orta yuvarlak başlı), 80-90 ve ötesi brekisefal (yuvarlak kafataslı) demektir."
Orkun Dergisi'nde bu şekilde yazan Reha Oğuz, Hürriyet gazetesine verdiği röportajda ise şöyle demiş:
"Arkadaşlar kendilerinin kafatasını ölçmemi istediler. Ölçtüm. Atsız'ınki 81.4 çıktı. Halbuki Türklerin de dahil olduğu brakisefallik 84'ten başlar."
Rakamlardaki çelişkiyi farkettiniz mi? Atsız'a iftira atabilmek için Orkun Dergisi'nde verdiği gerçek brakisefallik ölçüsünü değiştirmiş.
Kafatası ölçümünün ırk ve milliyet tayini için yetmeyeceğini de bizzat kendisi yazdığı hâlde "Atsız'ın kafatasını ölçtüm, Türk olmadığı ortaya çıktı" diye zırvalayan bu şahıs "kafaları sapık milliyetçi düşmanları" diye tanımladığı kesimlerin saldırıya geçmeleri için ellerine koz vermekten başka birşey yapmamıştır.
Gerçekten de bir kişinin Türk olup olmadığı kafatası şeklinden anlaşılmaz. Eğer anlaşılacak olsaydı, Türklük kavramını iyice zorlayarak brakisefal kafatası yapısına sahip olan çerkez, gürcü, yahudi gibi etnik toplulukları da Türk kabul etmemiz gerekirdi. Kuzey kutubunda yaşayan bir eskimo veya Afrika'da yaşayan bir zenci yamyam da brakisefal olabilir; hülasa bu durum Türklüğün göstergesi değildir. (Türklüğün göstergesi olsaydı da birşey farketmezdi çünkü Reha Oğuz Atsız Ata'nın kafatası ölçüsünün 81.4 olduğunu belirtmiştir ve dolayısıyla Atsız Ata zaten brakisefaldir çünkü brakisefal kafatası şeklinin ölçüsü 80-90 arasındadır.)
"Türkçülerin kafatası ölçüm işleriyle uğraştıkları" da gerçekdışı bir söylentiden ibarettir. Bilinçli bir Türkçü, kafatası yapısına bakarak bir kişinin Türk olup olmadığına dair teşhis koymaya kalkışmaz çünkü bu olay ilmî olmaktan hayli uzaktır. Atsız Ata'nın gençlik yıllarında sadece şaka yapmak amacıyla bazı arkadaşlarının kafasını gelişigüzel bir şekilde ölçtüğü ve sonra da şaka yaptığını söylediği, O'nu şahsen tanımak şerefine erişen Türkçü büyüklerimiz tarafından anlatılır.
Aşağılık kompleksli Reha Oğuz ömrü boyunca Nihâl Atsız'ın büyüklüğü altında ezildi, Türkçüler'in nefretini kazanmış bir hain olarak da kızıl tamuyu boylayacak. Arkasından anan olmayacak. Bu ülküye gönül veren gençler kendilerini "İsimsiz Genç Rehalar" diye adlandırmayacak; mezarı doğum ve ölüm yıldönümlerinde, 3 Mayıslar'da Türkçüler ile dolup taşmayacak; kitapları bir kutsal miras gibi nesilden nesile aktarılmayacak; adına internet siteleri kurulmayacak; yüzbinlerce Türk genci izinden yürümeyecek. Ardında en ufak bir hatıra veya eser bırakmadan sessiz sedasız bu dünyadan göçüp gidecek.
Türklüğün ölümsüz efsanesi, Büyük Türkçü Nihâl Atsız ise Bozkurt yüreklerde ebediyen yaşayacak...İsimsiz Genç Bir Atsız26 Ekim 2005

9 Ekim 2007 Salı

TEK HECE AŞK

Var mi beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim...

Bülbül benim lisanımla ötüştü.
Bir gül için can evinden tutuştu.
Yüreğine Toroslar'dan çığ düştü.
Yangınımı söndürmedi kar benim...

Niceler sultandı, kraldı, şahtı.
Benimle değişti talihi bahtı,
Yerle bir eylerim taç ile tahtı,
Akil almaz hünerlerim var benim...

Kamil iken cahil ettim alimi,
Vahşi iken yahşi ettim zalimi,
Yavuz iken zebun ettim Selim'i,
Her oyunu bozan gizli zor benim...

Yeryüzünde ben ürettim veremi.
Lokman Hekim bulamadı çaremi.
Asli için kül eyledim Kerem'i.
İbrahim'in atıldığı kor benim...

Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di.
Hatrım için yüce dağlar delindi.
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi.
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim...

İlahimle Mevlana'yı döndürdüm.
Yunus'umla öfkeleri dindirdim.
Günahımla çok ocaklar söndürdüm.
Mevla'danım, hayır benim, ser benim...

Kimsesizim hışmım da yok, hasmım da
Görünmezim cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim

8 Ekim 2007 Pazartesi

MİLLET


Sorma bana oymağımı, Boy'umu...
Beşbir yıldır millet gibi yaşarım,
Sorma bana âilemi, soyumu...
Soyum Türklük, soy büyüğüm hünkârım...

Süngü beni ayırsa da vahdetimi unutmam,
Dilde, dinde müşterekiz, hep gelmişiz bir bilden.
Devletimin kaygusıyle milletimi unutmam,
Anadolu bir iç-ildir ayrılamaz dış-ilden...

Deme bana "Oğuz, Kayı, Osmanlı...
Türk'üm, bu ad her unvândan üstündür...
Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı,
Türk milleti bir bölünmez bütündür...

Gök, Ay, Yıldız, Dağ ve Deniz Hanlar bütün ölmüşler,
Yalnız diri Gün Han kalmış altun yayı elinde.
Baktı, dedi: "Moskof'la Çin, Türk kavmini bölmüşler,
Artık onlar hür olacak Rus-İli'nde ve Çin'de...

"Her ülkede Türk bir devlet yapacak;
Fakat bunlar birleşecek nihâyet...
Hep bir dille aynı dine tapacak,
Olacak tek harsa malik bir millet!..

Ey Türk-oğlu, artık ne ben, ne sen, ne o, bir şey yok!
Uluslar yok, uruklar yok, ancak Büyük Turân var...
Siyâsette şirk olamaz, ayrıca Han ve Bey yok...
Türk rûhunda yalnız bir il, yalnız bir tek İlhan var... ZİYA GÖKALP