8 Aralık 2007 Cumartesi

Gözlerimin önünde hep bir etek dalgalanıyor.Camgöbeği yeşil bir etek.Kıvrımlarını ve farberalarını uzatıyor.Yel vurup yelkenleri şişince terli perçemler yapışık alnıma değiyor.Boyun damarlarım eteğe doğru kabarıyor.Ayaklarımı çaprazlayıp bisiklet sürer gibi çabalıyorum.Ha gayret, gayret.Parmaklarım neredeyse ona ulaşacak gibi.Bir kavuşup, bir açılıyoruz.Dönüyoruz çığlıklar, dönüyoruz kahkahalar.Rüzgâra kapılmış saçlar, saç kokuları....

MUSTAFA KUTLU

4 Aralık 2007 Salı

Biz Dahi En Başta Ona Başlarız

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… O anda gördüm ilk kez o gözleri…İlk yaratıldığım anda…Bana böyle bakan,beni böyle yakan…O kadar güzeldi ki o gözler bakamadım başka tarafa.Daha yeni doğmuş çocuk saflığında olan ruhum ne bilsin,Daha yeni açılmış gözlerim nasıl görsün bu kara yakamozları da beni yaratanın yarattığını…Hiç ayırmadım,ayıramadım,bilmiyorum belki de ayırmak istemedim gözlerimi. Bir ses duyuldu sonra.Yüce bir ses,büyük bir ses,kağıda,kaleme,söze sığmayan;herkesi titreten,yeri göğü inleten,sanki kendini zorla dinleten bir ses…`Ben sizin Rabbinizim,şahitlik ediyor musunuz?` dedi.`Bela` dedim gözlerimi gözlerden ayırmadan.Evet dedim yani.Ne bileyim yeryüzündeki en büyük belanın aşk olduğunu ve ne bileyim aşkın başıma ta o zaman bela olduğunu ve ne bileyim Kalubela’da göreceğim herkesi yalan dünyada da göreceğimi.Eğer böyle olacağını bilseydim hiç olmamış olmayı dilerdim.Eğer böyle olacağını bilseydim daha çok aşk ile dolmayı;aşk ile açılıp aşk ile solmayı dilerdim. Gün gibi aydınlık güneş gibi parlak Kays ,gecelerin karanlık kraliçesi Leyla’nın kara gözlerini dünyada görüp tanıdığında,gözü kapalı karanlığa daldığında,Mecnun olduğunda ailesi Kabe’ye götürür onu.Allah’a dua etsin karanlıkta kaybettiği aklını bulsun diye…Mecnun her şeyin farkında ve hiçbir şeyin yokluğunda koyar başını Kabe’nin eşiğine ve yalvarır Allah’a:Allah’ım aşkımı arttır...Bende dua ediyorum:Allah’ın beni bir kefede,Mecnun’u bir kefede tarttır.Biliyorum ki Mecnun aslında hiç kimse,yalnızca adı var.Bende gerçek aşık istidadı var. Tam bilmiyorum,tam anlayamıyorum hala neyi,kimi,niye sevdiğimi.Bir gayret içindeyim.Hani Aşk’ı Hüsn’e ulaştıran gayret.Nemrud’un bile görmediği bir ateş içimde şimdi.Aşkı sembolleştirmek istemiyorum.Sanki içimde kaynayan bir mahşer var.Bu mahşer birde annelerin kalbinde kaynar.Yün örerken pencere kenarlarında ya da kapı önlerinde çamaşır sererken alırlarya okul dönüşü trafik kazasında can veren yavrularının acı haberini;hani tutuşurya Çukurova gibi mümbid yürekleri…Tutuştum işte bende. Yine de bilmiyorum içimi neyin kanattığını,beni neyin ağlattığını.Anlıyorum biraz da olsa beni kimin neden yarattığını.Belki benim içimde de Mevlana gibi,Yunus gibi,Mansur gibi Allah aşkı var.Körpe bedenim,tutsak ruhum bunu ayan beyan söyleyemiyor onlar gibi. Hala bilmiyorum gidip de Allah’ın yarattığı bir insan evladı insana niye tutulur ki insan?Nurun rengi beyaz dururken bir çift kara halkaya niye vurulur ki insan?Arıyorum sebepleri.Tam bulamasam da birkaç sonuç var elimde.Sonuçlar sebeplere gebe,sebepler sonuçlara…Yumurta tavuk misali,yine sebepler ve sonuçlar.Sonsuz üstü sonsuz kadar sebep ve sonuç…Elimde ne var şimdi?Allah’ın yarattığı akılla Allah’ı anlamaya çalışan bir beyin,içten içe yanan bir beden,belki karışık kafamı biraz da olsa dağıtan bir sigara sefası ve ağuşunu açmış beni bekleyen alemlerin Mustafa’sı… Her şeyi biliyorum aslında.Her şeyin sonu son.Sonumu da biliyorum:Denizler tutuşturulduğunda,dağlar yürütüldüğünde,yıldızlar semadan bir bir döküldüğünde üstümüze,yer başka gök başka olduğunda,sallanıp çalkalandığında uçsuz bucaksız sema,hani ne oluyor bu yere dediğinde insan,hani biz ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğumuzda,kalplerde gizlenen ortaya döküldüğü zaman;biliyorum benim kalbimde çıkacak yerinden.Yalan söyleyemeyecek yalan bu kadar alışık kalbim o aşina sesin karşısında.`Niye Allah dururken yarattığını sevdin.`denilecek.Kalbim kem küm edecek:`Gözler` diyecek,`Gözlerin yüzünden oldu her şey.Onlar baktı,onlar beni de yaktı.Onlardadır suç.`. Gözler de koruyacaklar kendilerini `Bizim görevimiz,yaratılış gayemiz görmek`diyecekler.Kalp tam kurtulmuşken sanık sandalyesinden gözlerin şahitliğiyle itiraf edecek:`İçimdeki azgın devi rüzgarlara attım,gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.` Ezeli ve ebedi olmayan,her şeyi bilen ve gören Allah:`Şüphesiz ki gözler kör olmaz,ancak sinelerdeki kalpler kör olur…` demişti ya Hacc Suresinde… Uzun olmadığını canım yandığında anladığım cennet uzaklaşırken,yanacak her şeyim hiçte lüzumsuz olmayan cehennemde.
Kimsesiz hiç kimse yok herkesin var bir kimsesi
Kimsesiz kaldım yetiş Kimsesizler Kimsesi…
Türk burçları...
Toruk(21-31 Mart): İdare sahibi, lider.

Hımmıy (1-10 Nisan): İdealist, romantik.

Huttus (11-20 Nisan): Adaletli, kıskanç.

Hunta (21-30 Nisan): İnatçı, yaratıcı,

Çolpancı (1-10 Mayıs): Duygu tutsağı, önsezileri güçlü, çocuk ruhlu, sadık.

Kölköl (11-21 Mayıs): Enerji dolu, aşkta şahane, önder, kahraman.'Gondaray' nostalji sever

Çamay (22-31 Mayıs): Fantezisi zengin, fikir önderi.

Küylü (1-10 Haziran): Gururlu, kaderci, ihaneti kabul etmez.

Kuşmuş (11-21 Haziran): Gösterişçi, eleştirel, mistisizme meraklı.

Sezgek (22-30 Haziran): Mızmız, içine kapanık, intikamcı.

Kuşdüger (1-11 Temmuz): Çocuk ruhlu, dengesiz, kararsız.

Gondaray (12-22 Temmuz): Geçmişe özlem duyan, siyaseti seven.'Kıllı' iyi yazar

Ötgür (23-31 Temmuz): Zeki, çekici.

Küsümmü (1-12 Ağustos): İyi arkadaş, önderliği seven.

Künlü (13-23 Ağustos): Hassas, gururlu.

Sınçıma (24 Ağustos-1 Eylül): Sanat ve edebiyata yetenekli.

Atçak (2-13 Eylül): Depresyona yatkın, iradeli, gururlu, hassas, gelenekçi.

Kıllı (14-23 Eylül): Otoriter, sabit fikirli, zeki, aşkta utangaç, yazarlığa yatkın.'Batık'lar gaddar olur

Canakkı (24 Eylül-3 Ekim): Nazik, hassas, sorumluluk sahibi, kompleksli, gösterişçi.

Ban (4-12 Ekim): Enerjiktir, hümanisttir, acımaz banlar.

Cemiş (13-23 Ekim): Ahlaklı, filozof.

Batık (24 Ekim-1 Kasım): Özgürlüğüne düşkün, diktatör, gaddar.

Hırtlı (2-12 Kasım): Savaşçı, spora düşkün.

Tutamış (13-22 Kasım): Çapkın, fedakâr.

Uslu (23 Kasım-2 Aralık): Objektif, ilme meraklı.

Kutas (3-12 Aralık): Yetenekli, dengesiz, mistik, anlaşılmaz.

Tusanak (13-21 Aralık): Güçlü, şanslı, emir vermeyi seven.

Tutar (22 Aralık-1 Ocak): Arkadaşı az olur.

Beçel (2-12 Ocak): Kızgın, intikamcı.

Pırsıuay (13-20 Ocak): Tartışmayı seven, sadık, özgür düşünceli. Uzun yaşar.

Balauz (21 Ocak-1 Şubat): Gaddar, deha, önder, müzik ve dansa yetenekli.

Cantay (2-10 Şubat): Estetiğe meraklı, titiz

Ergür (11-18 Şubat): Önder, ufku açık.

Sönegey (18-28 (29) Şubat): Şair, sanatçı, aşk hayatı hareketli.

Cannan (1-9 Mart): Zarif, hüzünlü.

Şatık (10-20 Mart): Huzursuz, sanatçı, depresyona yatkın.

MEMLEKET İSTERİM

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

CAHİT SITKI TARANCI

DAĞ İLE SOHBET

Hiç başın ağrır mı yoruldun mu hiç
Birine küstün, mü darıldın mı hiç
Sevdin mi, öptün mü sarıldın mı hiç
Hasret nedir, ne değildir, de hele

Neşeyi ne tartar, gamı kim ölçer
Acı söz yarası kaç yılda geçer
Beklemek acıdır ayrılık hançer
Gurbet nedir ne değildir de hele

Ormanın var, pınarın var, taşın var
Dört mevsimde bulut saçlı başın var
Bilmem ama bir uzunca yaşın var
Mühlet nedir, ne değildir de hele

ABDURRAHİM KARAKOÇ

Bu da bizden

Ben bir küçük yaprağım. Koca koca çınarlardan, uzun uzun servilerden bu hale getirdiler beni. Şimdi de tomar tomar oralara buralara satıyorlar, hoyrat ellerin keskin divitlerin altında pek yıpranır oldum. Hele yanlış yaptıktan sonra buruşturup fırlatıyorlar ya çok zoruma gidiyor doğrusu.
Birkaç gündür pek mutluyum. Sahibim üzerime güzel bir şeyler yazıyor. Özlem diyor, gurbet diyor, sevgi diyor...
Sahibim beni anlatıyor sanki; gurbette olduğumu biliyor, ormanları özlediğimi onlara olan sevgimi işliyor kalbime. Doğrusu o bunlardan habersiz. Yazdıklarında özlem duyan gurbet çeken aşktan inleyen başka. Ama olsun, ne fark eder ki;yine yanan gönül, gözyaşı döken kalp değil mi? Bunlar sadece insanoğlunun özelliği mi, biz de hissedemez miyiz bunları?
Ben bir küçük yaprağım işte; siz farketmeseniz de benim de duygularım var. Bir şeyler karalarken bunları da düşünmeniz dileğiyle...

TÜRKİYE'M, ANAYURDUM, SEBEBİM, ÇAREM
Ben, kağnılarla yaylılarla büyüdüm geldim
Çocuk yüreğimi yakan türküler dinleye dinleye.
Mahzun kağnılarla, nazlı yaylılarınla
Ve tozlu yollarınla sevdim seni Türkiye!
O tezek topladığım kırlar, yaylalar..
Başına oturduğum, yemek yediğim atandır.
Türkiye'm, anayurdum, sebebim, çarem..
Taşına toprağına vurgunluğum bundandır..
Akşam karanlığıyla başlardı kurbağalar
Susar gökyüzü kadar, dinlerdim biteviye.
Gecemi besteleyen cırcır böceklerinle.
Kurbağa seslerinle sevdim seni Türkiye!
Bir Peygamber sofrasıydı soframız:
Biraz tandır ekmeği, biraz çökelik..
Yoksulluğunla da bağlandım kaldım sana
Mecnunlar gibi üstelik.
Yağmurlar başlayınca, odalarımız damlardı
Dizlerini döve döve ağlardı anam.
Şimdi kırkikindiler boyunca sırılsıklam
Küçük kerpiç evlerin çıkmaz aklımdan!
Türkiye'm! Hasretim! Kınalı türküm! ..
İçiçe güzellik, uç uca kahır
Yüreğimi bin parçaya bölseler
Her parçası yine seni çağrışır...
Yavuz Bülent Bakiler( 1936 - )


ŞİİR PARKI

Ölüm Beni Hakedecek Ne Yaptı

Sunduklarında baldıranı o bakır kaptan
İmam bir şeyler mırıldanıyordu eski kitaptan

Şarkı gibi , şiir gibi …
Hani , saraydaki esir gibi,
Hani , asarken idamlıkları
Duyulan küfür gibi…

Aşk gibi , sevda gibi…
Hani , üç beş kuruşluk dua gibi
Hani , sevgilinin yanında
Bir tatlı sadâ gibi…

Rica gibi , emir gibi…
Hani , paslı bir demir gibi
Hani , bir avuç zemzem
Demirin pasında bilenir gibi…

Yok gibi , az gibi…
Hani , merhametteki maraz gibi,
Hani , mavi mi , yeşil mi ?
Edepsiz turkuaz gibi…

Zaman gibi , mekan gibi…
Hani , divanda kurulan mizan gibi,
Hani , karanlığın ortasında
Güneşe kafa tutan gibi…

Adam gibi , insan gibi…
Hani , vatan için dökülen kan gibi
Hani , başımda okunurken Kur’an
Sunulan baldıran gibi…
Salih Tuna

Denizin Dibinde Bin Başlı Ejder

Elif
Hangi ürkek kavgada yaralandın yiğidim
Seni bu şuh kafese hangi zalim el koydu
Diyorsun: bir zamanlar bir gülşende bey idim
Bu naylon çiçeklerin adını kim gül koydu

Hayrandır bilmez misin alem dahi bir güle
İçinde kızın tüylü köstebekler ve günah
Dağa çık, ovaya in, eğil de bak bir göle
Çekiyor gülsüz kalan her zavallı şimdi ah

Çiçeklerin dilini unuttuğun yetmedi
İpek nağmelerini gömdüm karanlığına
Yine de,nağmelerin intizarı bitmedi
Ebedi güllerini mihman kıldı dağına

Bir Latin çiçeğine aldandı bakışların
Akreplere sevdalı neyin varsa dumanlı
Nerede o her yanı gül kokan nakışların
Nasıl bir afet ki bu,feryadın bile kanlı

Sana küskün,o uçsuz bucaksız soylu vatan
Batırdın hiç batmayan güneşi toprağında
Oysa bir gül aşkıdır yine kalbinde yatan
Yollara düş,bul O’nu yitirdiğin bağında

Lam
Gülleri sürmeliydi yarasına Boğaç Han
Çünkü güller kılıcında kıvılcım
Gelincikti,karanfildi,sümbüldü
Bir yerde gül isyanı vurdu baldıranları
Gül devleti kuruldu veda tepelerinde
Yeryüzünün tahtında ışıldayan hep güldü

Açınca ağzı kan gibi kızıl
Yıldırımlar düşer göklerin arkasına
Kanatlanır ölü balık ve turna
Suyun ve toprağın mahmur çocuğu
Şifa gülü,vefa gülü,can gülü
Senin değil,herkesin Sultan gülü

Parlayınca,çevirir de güneşten
Yüzünü ayna kılar ay gecelerde
Yıldızlar gecenin gül tomurcuğu
Yelesi gül,aslanların çöllerde
Karıncanın ayağında gül tozu
Zürafanın deseninde gül izi
Gül destanı okunuyor dillerde

Suyun taşıdığı güzel kokuyu
Duyunca divane olup da gider

Yıllardır kuruyan yaprak
Hala nazenin ,hala muamma
Çin’li bir nakkaşın önünde durur
Taşır ırmakları yalnızlığına
Kara Fazlı’nın nabzında vurur

Ertuğrul Gazi’nin kabinde hüzün
Mezar taşlarının gözleri dolu
Baharını alsa da ömrümüzün
Gülizar yapmalı şu İstanbul’u

Gül açmayan kalbin olmaz kapısı
Tarihte kaybolan hülyadır sevgi
Sevgisiz kalp ahuları çatlatır
Yağmurlu bir seferden
Galip dönenlerin bağrında gonca
Göğsü gül kokanların
İçindeki hatırayı ağlatır

He,
Bahar başlangıcı Murat bahçesi
Gülbahar’ın avuçlarında Fetih
Gülsuyu damlası çadır ve oba
Bizanslı kızların avuçlarında
Eriyip akıyor güllü kumrular
Fatih’in yanında Gülşah ve Çiçek
Fatih’in yanında yine Gülbahar

Üzerine koklanmaz her gülün
Dertlerine dermanıdır ter gülün
Misk ü amber kokulu, kafur kokulu
Nakkaş Sinan yine dokunduruyor
Gülü İstanbul’un dudaklarına
Gülün dudaklarına İstanbul’u

Uzan ,uzan sen de bu sonsuzluğa
Gül sızdırsın yüreğinde bulutlar
Güle dönsün ebucehil karpuzu
Mevsimler gül asrında büyüsün
Asırların gül çağında uyusun
Çağların gül ,devirlerin gül endam
Sağların gül,ölülerin gül endam

Ne yakut ve zümrüt,ne de zeberced
Gül taşı oysunlar parmaklarına
Her yangında bir İbrahim bulunsun
Sünbülî havaları kuşatırken yedi renk
Gül havaları
Her depremde gül çadırı kurulsun
Savur kirpiklerini
Kurtulup ayağı yılanlı her kuş
Gül bıraksın Cem’in avuçlarına
Cemşid’i Cemgül diye çağıran efsaneler
Bir gül görüp canevinden vurulsun
Karanlığı aydınlansın kulların
Çünkü ışık mehtabıdır güllerin

Gül yağmurun bir sonraki adıdır
Gülün mecnunudur bütün çiçekler
Sonsuzluk gül,sensizlik gül,gül pusat
Gül cemresi,gül yağmuru,gül hasat
Gülü sevenlerin yoktur karası
Kurşundan beterdir gülün yarası

Anaların gül rahminden derdiği
Dervişlerin erguvanda gördüğü
Cübbesini gül ipiyle dokuyup
Sarığını gül şeklinde ördüğü
Lalede dertli sarhoş
Nergiste baygın gurur
Karanfilde damar damar taze kan
Dikende isyana mührünü vurur
Çiğdemde seyyahtır,zambakla silah
Sabır denizinde taammül kuşu
Miğferine gül ışığı bulaşan
Gülün kanadında çıkar yokuşu
Şehzade gül,prenses gül,kral gül
Doğuda gül ,batıda gül,maral gül
Sevdalılar gül alıp gül satarlar
Gül olanlar,gül tahtında yatarlar

Mesafeler gül alırken gönülden
Neden böyle uzaksın ki sen gülden
Boşalt sadağından dikenlerini
Düşün binlerce yıl dağarcığında
Bu derdi kahırla çekenlerini
Düş yollara iki gözün aksa da
Kavuş güle,gül seni bıraksa da
Nurullah Genç

2 Aralık 2007 Pazar

Bilemessinki

Bilemessinki Seni nasil sevdigimi,Bilemessin ki,
Özlemek nasil olur, özlemeyince,
Hayal etmeyi, Hayallerde Yasamayinca,
Her nefeste hava gibi, su gibi içmedikce,
Bilemessin ki! ,

Nereye baksam sen varsin,
Rüzgarda kipirdanan her yaprak ta,
Denizde oynasan her dalga da,
Semadan yere düsen Her Damla da,
Göremessin ki!

Sevdam bana hergeçen gün keder verse de,
Sahit olan herkes sen asiksin dese de,
Her parlayan hüzmeye sen diye süzülsem de
Sana her saniye seviyorum desem de,
Duyamassin ki!

Gördügüm her rüyayi sana yorsam da,
Insanlara umarsiz seni sorsam da,
Akan Gözyaslarimla kendimi Bogsam da,
Ömrüm boyunca her gün sen diye solsam da
Sezemessin ki!
Sensizligi Sevgilim Sen bilemessin ki

Refik Recep Pelit

IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN

Dilimde sabah keyfiyle yeni bir ümit türküsü
Kar yağmış dağlara , bozulmamış örtüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerlerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum ,geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Beklesen de olur , beklemesen de
Ben bir gökkuruşum sırmalı kesende
Gecesi çok süren karlar buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa seni bana
Geleceğim diyorum,takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarımı aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtmem, ne olur takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri saracağım ben
Yeter ki bir çağır çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalarda geleceğim sana
On iki ayın birisinde,kesin takvim sorma bana
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman

Bak işte notalar karıştı ,ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmur arsız
Ey benim yeni alfabemdeki kadim elif
Ne güzellik ,ne tad var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum biraz mühlet tanı bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ihlamur çiçek açtığı zaman

Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sadığım ,sadığım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Ihlamurlar çiçek Açtığı Zaman - Bahattin Karakoç