4 Aralık 2007 Salı

Denizin Dibinde Bin Başlı Ejder

Elif
Hangi ürkek kavgada yaralandın yiğidim
Seni bu şuh kafese hangi zalim el koydu
Diyorsun: bir zamanlar bir gülşende bey idim
Bu naylon çiçeklerin adını kim gül koydu

Hayrandır bilmez misin alem dahi bir güle
İçinde kızın tüylü köstebekler ve günah
Dağa çık, ovaya in, eğil de bak bir göle
Çekiyor gülsüz kalan her zavallı şimdi ah

Çiçeklerin dilini unuttuğun yetmedi
İpek nağmelerini gömdüm karanlığına
Yine de,nağmelerin intizarı bitmedi
Ebedi güllerini mihman kıldı dağına

Bir Latin çiçeğine aldandı bakışların
Akreplere sevdalı neyin varsa dumanlı
Nerede o her yanı gül kokan nakışların
Nasıl bir afet ki bu,feryadın bile kanlı

Sana küskün,o uçsuz bucaksız soylu vatan
Batırdın hiç batmayan güneşi toprağında
Oysa bir gül aşkıdır yine kalbinde yatan
Yollara düş,bul O’nu yitirdiğin bağında

Lam
Gülleri sürmeliydi yarasına Boğaç Han
Çünkü güller kılıcında kıvılcım
Gelincikti,karanfildi,sümbüldü
Bir yerde gül isyanı vurdu baldıranları
Gül devleti kuruldu veda tepelerinde
Yeryüzünün tahtında ışıldayan hep güldü

Açınca ağzı kan gibi kızıl
Yıldırımlar düşer göklerin arkasına
Kanatlanır ölü balık ve turna
Suyun ve toprağın mahmur çocuğu
Şifa gülü,vefa gülü,can gülü
Senin değil,herkesin Sultan gülü

Parlayınca,çevirir de güneşten
Yüzünü ayna kılar ay gecelerde
Yıldızlar gecenin gül tomurcuğu
Yelesi gül,aslanların çöllerde
Karıncanın ayağında gül tozu
Zürafanın deseninde gül izi
Gül destanı okunuyor dillerde

Suyun taşıdığı güzel kokuyu
Duyunca divane olup da gider

Yıllardır kuruyan yaprak
Hala nazenin ,hala muamma
Çin’li bir nakkaşın önünde durur
Taşır ırmakları yalnızlığına
Kara Fazlı’nın nabzında vurur

Ertuğrul Gazi’nin kabinde hüzün
Mezar taşlarının gözleri dolu
Baharını alsa da ömrümüzün
Gülizar yapmalı şu İstanbul’u

Gül açmayan kalbin olmaz kapısı
Tarihte kaybolan hülyadır sevgi
Sevgisiz kalp ahuları çatlatır
Yağmurlu bir seferden
Galip dönenlerin bağrında gonca
Göğsü gül kokanların
İçindeki hatırayı ağlatır

He,
Bahar başlangıcı Murat bahçesi
Gülbahar’ın avuçlarında Fetih
Gülsuyu damlası çadır ve oba
Bizanslı kızların avuçlarında
Eriyip akıyor güllü kumrular
Fatih’in yanında Gülşah ve Çiçek
Fatih’in yanında yine Gülbahar

Üzerine koklanmaz her gülün
Dertlerine dermanıdır ter gülün
Misk ü amber kokulu, kafur kokulu
Nakkaş Sinan yine dokunduruyor
Gülü İstanbul’un dudaklarına
Gülün dudaklarına İstanbul’u

Uzan ,uzan sen de bu sonsuzluğa
Gül sızdırsın yüreğinde bulutlar
Güle dönsün ebucehil karpuzu
Mevsimler gül asrında büyüsün
Asırların gül çağında uyusun
Çağların gül ,devirlerin gül endam
Sağların gül,ölülerin gül endam

Ne yakut ve zümrüt,ne de zeberced
Gül taşı oysunlar parmaklarına
Her yangında bir İbrahim bulunsun
Sünbülî havaları kuşatırken yedi renk
Gül havaları
Her depremde gül çadırı kurulsun
Savur kirpiklerini
Kurtulup ayağı yılanlı her kuş
Gül bıraksın Cem’in avuçlarına
Cemşid’i Cemgül diye çağıran efsaneler
Bir gül görüp canevinden vurulsun
Karanlığı aydınlansın kulların
Çünkü ışık mehtabıdır güllerin

Gül yağmurun bir sonraki adıdır
Gülün mecnunudur bütün çiçekler
Sonsuzluk gül,sensizlik gül,gül pusat
Gül cemresi,gül yağmuru,gül hasat
Gülü sevenlerin yoktur karası
Kurşundan beterdir gülün yarası

Anaların gül rahminden derdiği
Dervişlerin erguvanda gördüğü
Cübbesini gül ipiyle dokuyup
Sarığını gül şeklinde ördüğü
Lalede dertli sarhoş
Nergiste baygın gurur
Karanfilde damar damar taze kan
Dikende isyana mührünü vurur
Çiğdemde seyyahtır,zambakla silah
Sabır denizinde taammül kuşu
Miğferine gül ışığı bulaşan
Gülün kanadında çıkar yokuşu
Şehzade gül,prenses gül,kral gül
Doğuda gül ,batıda gül,maral gül
Sevdalılar gül alıp gül satarlar
Gül olanlar,gül tahtında yatarlar

Mesafeler gül alırken gönülden
Neden böyle uzaksın ki sen gülden
Boşalt sadağından dikenlerini
Düşün binlerce yıl dağarcığında
Bu derdi kahırla çekenlerini
Düş yollara iki gözün aksa da
Kavuş güle,gül seni bıraksa da
Nurullah Genç

Hiç yorum yok: