10 Ekim 2007 Çarşamba

NİHAL ATSIZ'A ATILAN İFTİRAYA CEVAP

Türk soyunun sâfiyeti ile Türklük şuurunun korunması esasına dayanan; her zaman ve her yerde Türk'ün menfaatini savunarak Türk milletinin her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olmasını hedefleyen Türkçülük Ülküsü binlerce yıldır nesilden nesile aktarılan bir genetik mirastır; Türk'ün öz yaşam biçimi ile dileğidir.
Türk Milleti tarih sahnesine çıktığı günden beri az badire atlatmadı. Fakat tüm dünya devletlerinin farkında olduğu bir gerçek var ki; iç ve dış düşmanlarımızın "Türkler artık bitti, yok oldu" diye sevinç çığlıkları atmaya başladığı en zor çağlarımızda bile Türk evlatlarının yüreklerinde yanan Türkçülük ateşi sayesinde milletçe şahlanıp yedi düveli yenmeyi başardık, millî egemenliğimizi koruduk. Bunun son örneği Kurtuluş Savaşı'dır.
Büyük Türkçülük Ülküsü gönüllerde yaşatıldığı sürece Türk'ün asla yıkılmayacağını tüm dünya çok iyi bilir. Hülasa, Türk'ü etkisiz hâle getirmek için önce Türkçülük Ülküsü'nü yok etmek lâzımdır.
Bir ülküyü yok edebilmenin başlıca yolu onu aslından saptırıp sulandırmaktır, böylece zaman içerisinde gücü giderek azalır ve günün birinde tamamen pasifize olur. Türk-İslâm Sentezi bunun için icad edildi. Fakat, Türk Milliyetçiliği hareketini gayri Türklerin güdümüne sokarak hem kontrol altında tutabilmek, hem de içten içe yıpratabilmek amacıyla piyasaya sürülmüş olan bu sentezin ömrü fazla uzun olmadı, artık çöküş sürecine girmiş durumdadır.
Türkçülük Ülküsü ise son yıllarda hızla yükselişe geçti. Bilinçli Türkçülerin sayısı her geçen gün artıyor ve bunun yanısıra, bilgi noksanlığından ötürü fikirlerine ad koyamadığı için kendini Türkçü olarak tanımlamayan ama aslında Türkçü çizgide olan milyonlarca Türk evladı mevcuttur.
Türkiye üzerinde birtakım hesaplar yapılıyor. Bir yandan Amerika, diğer yandan Avrupa Birliği ülkemize göz dikmiş durumdadır; içeride ise giderek palazlanan ve Türk'ün varlığı için tehlike arz edecek hâle gelmesine ramak kalmış olan "kürt belası" var. Cumhuriyetimizin kurulduğu günden beri hiç eksik olmayan irticaî faaliyetleri de hesaba katarsak, ülkemizin şu anki durumu pek de iç açıcı değildir. Üzerimizde kara bulutlar dolaşıyor.
Ama Türkçülük Ülküsü yüreklerde yaşadığı sürece Türk'ün her zaman bir kurtuluş yolu vardır. En umutsuz durumda bile bir Türkçü önder çıkarak milleti şahlandırır ve düşmanın üzerine hep birlikte yürüyerek bir kaşık suda boğarız. Bu genetik özelliğimiz atalarımızdan miras kaldı; sadece 17 çerisiyle birlikte bozkurt başlı tuğu kaldırarak devlet kuran İlteriş Kutluk Kağan'ın torunlarıyız biz. Çağlar boyunca ateşten gömleği defalarca giymemize rağmen asla yanıp kül olmadık, her defasında gökte bir yıldız gibi tekrar parlamayı başardık. Bunu nesilden nesile aktarılan Büyük Türkçülük Ülküsü'nün verdiği güç ve azime borçluyuz.
İşte bu yüzden, varlığımıza göz diken düşmanlar Türk'ün güç kaynağı olan Türkçülük Ülküsü'nü hedef aldılar, toplumu Türkçülük'ten ve Türkçüler'den soğutmaya çalışıyorlar.
Dikkat ediniz; son birkaç aydır kürtçü, fethullahçı ve komünist döneği birtakım kişiler sanki ağız birliği etmişçesine televizyon ekranlarında ve gazete sütunlarında "Soyu Türk olan Türkçü yoktur" iddiasında bulunmaktadırlar. Bu olay gri propagandanın tipik bir örneğidir, bu tür söylemler sayesinde insanlarımızın beynine Türkçülüğün dış güdümlü -ve dolayısıyla sakıncalı- bir hareket olduğu fikri sokulmaya çalışılıyor.
Bu tür faaliyetlerin hız kazandığı bir dönemde Reha Oğuz Türkkan adlı şahısın tescilli Türk düşmanı Aydın Doğan'ın gazetesine ve kürtlere ait Flash TV başta olmak üzere bazı televizyon kanallarına röportaj vererek "Atsız'ın kafatasını ölçtüm, Türk olmadığı ortaya çıktı" diye zırvalaması bizi hiç şaşırtmadı. Türkçülüğün simgesi, Türkçüler'in ebedî yolbaşçısı Atsız Ata'ya "Türk değildir" iftirası atılacağını ve daha inandırıcı olması için bu işin kamuoyunda Türkçü diye bilinen bir kişiye yaptırılacağını zaten tahmin ediyorduk. 60 yıllık kiniyle Reha Oğuz bu iş için biçilmiş kaftandı ve Türk düşmanlarının maşası olmayı kolayca kabullendi.
Fakat Reha Oğuz'un farkında olmadığı durum şudur: Atsız bugün yoksa binlerce "İsimsiz Genç Atsız" var ve O'na yapılan her türlü saldırının karşısına dikilirler.
Şimdi Reha Oğuz'un Nihâl Atsız'a yönelik iddialarını Orkun Dergisi'nin 43. sayısında yayınlanan kendi makalesinden alıntı yaparak çürütelim. (Kaynak: http://www.orkun.com.tr/asp/yazi.asp?Makale_nu=LHBQGALVEEO*F-C/B,OQOKYSJAOYHGUH*/E/DR!P*R/YYLPYDIWDUHL)
"Kafatası şekli Türklüğü belli eder de etmez de.Biz Türkler, Kafkaslardaki ve Orta Asya'daki Türkler dahil- çok büyük bir çoğunlukla (% 80-90) yuvarlak başlıyız. Ama bu demek değildir ki brakisefallik sade bizim tekelimizdedir: İsviçrelilerin, Bavyeralı Almanların, Fransa'nın orta bölümündeki halkın, Boşnakların ve Gürcülerin de büyük bir kısmı brakisefaldirler. Sarışın, mavi gözlü, ak tenli İsveçliler ise dolikosefaldir; ama Afrika zencilerinin hemen hepsi de onlar gibi uzun kafataslıdırlar. Yani şimdi İsveçlileri zenci mi sayacağız?
İşte onun için tek başına kafatası şekli ve ölçümü, ırk ve milliyet tayini için yetmez. Ama kafaları sapık (o da bir kafa ölçüsü!) milliyetçi düşmanları bizim, kafatasına göre Türklük tesbiti yaptığımıza fetva verir ve saldırıya geçerler!"
Aynı makaleden bir başka alıntı ile devam edelim:"Fiziksel antropolojide kafatası şeklinin ölçümleri önemli bir yer tutar: 65-75 arası dolikosefal (uzun kafataslı) 75-80 arasındakiler mezosefal (orta yuvarlak başlı), 80-90 ve ötesi brekisefal (yuvarlak kafataslı) demektir."
Orkun Dergisi'nde bu şekilde yazan Reha Oğuz, Hürriyet gazetesine verdiği röportajda ise şöyle demiş:
"Arkadaşlar kendilerinin kafatasını ölçmemi istediler. Ölçtüm. Atsız'ınki 81.4 çıktı. Halbuki Türklerin de dahil olduğu brakisefallik 84'ten başlar."
Rakamlardaki çelişkiyi farkettiniz mi? Atsız'a iftira atabilmek için Orkun Dergisi'nde verdiği gerçek brakisefallik ölçüsünü değiştirmiş.
Kafatası ölçümünün ırk ve milliyet tayini için yetmeyeceğini de bizzat kendisi yazdığı hâlde "Atsız'ın kafatasını ölçtüm, Türk olmadığı ortaya çıktı" diye zırvalayan bu şahıs "kafaları sapık milliyetçi düşmanları" diye tanımladığı kesimlerin saldırıya geçmeleri için ellerine koz vermekten başka birşey yapmamıştır.
Gerçekten de bir kişinin Türk olup olmadığı kafatası şeklinden anlaşılmaz. Eğer anlaşılacak olsaydı, Türklük kavramını iyice zorlayarak brakisefal kafatası yapısına sahip olan çerkez, gürcü, yahudi gibi etnik toplulukları da Türk kabul etmemiz gerekirdi. Kuzey kutubunda yaşayan bir eskimo veya Afrika'da yaşayan bir zenci yamyam da brakisefal olabilir; hülasa bu durum Türklüğün göstergesi değildir. (Türklüğün göstergesi olsaydı da birşey farketmezdi çünkü Reha Oğuz Atsız Ata'nın kafatası ölçüsünün 81.4 olduğunu belirtmiştir ve dolayısıyla Atsız Ata zaten brakisefaldir çünkü brakisefal kafatası şeklinin ölçüsü 80-90 arasındadır.)
"Türkçülerin kafatası ölçüm işleriyle uğraştıkları" da gerçekdışı bir söylentiden ibarettir. Bilinçli bir Türkçü, kafatası yapısına bakarak bir kişinin Türk olup olmadığına dair teşhis koymaya kalkışmaz çünkü bu olay ilmî olmaktan hayli uzaktır. Atsız Ata'nın gençlik yıllarında sadece şaka yapmak amacıyla bazı arkadaşlarının kafasını gelişigüzel bir şekilde ölçtüğü ve sonra da şaka yaptığını söylediği, O'nu şahsen tanımak şerefine erişen Türkçü büyüklerimiz tarafından anlatılır.
Aşağılık kompleksli Reha Oğuz ömrü boyunca Nihâl Atsız'ın büyüklüğü altında ezildi, Türkçüler'in nefretini kazanmış bir hain olarak da kızıl tamuyu boylayacak. Arkasından anan olmayacak. Bu ülküye gönül veren gençler kendilerini "İsimsiz Genç Rehalar" diye adlandırmayacak; mezarı doğum ve ölüm yıldönümlerinde, 3 Mayıslar'da Türkçüler ile dolup taşmayacak; kitapları bir kutsal miras gibi nesilden nesile aktarılmayacak; adına internet siteleri kurulmayacak; yüzbinlerce Türk genci izinden yürümeyecek. Ardında en ufak bir hatıra veya eser bırakmadan sessiz sedasız bu dünyadan göçüp gidecek.
Türklüğün ölümsüz efsanesi, Büyük Türkçü Nihâl Atsız ise Bozkurt yüreklerde ebediyen yaşayacak...İsimsiz Genç Bir Atsız26 Ekim 2005

Hiç yorum yok: